28 Kasım 2020 Cumartesi

Bir Pazar Sabahı Karalaması

Bazı filmler ve kitaplar umudu ve dersleri barındırır içlerinde, hayatın aynasıyken bazen olması gerekenlerdir. Bazen hayatımızı öyle etkilerler ki bizi nasıl yönlendirdiğinin farkına varamayız. Karakterlerin, rollerin ve olayların öğretici yanları olduğunu inkar edemeyiz. Bazen pekala bir karakterde kendimizi bulur, içinde yaşarız. Kendimizi ben olsaydım ne yapardım derken bulabildiğimiz gibi, evet ben de bu davranışlarda bulundum, böyle hissettim diyebiliriz. Ben küçükken yalnız bir çocuktum. Çevrem insan dolup taşıyordu ancak içimde nasıl olduğumun bilincindeydim. İzlediğim, okuduğum her kitabın davranış biçimlerini kendime uyarlamışım gibi hissederdim. Kitaplar ve filmlerdeki rollerle büyüdüğüm için; sanki filmlerdeki gibi günün sonunda her şeyi açık seçik şekilde söylemeli, yada bazen tam da o anda en dürüst olunmalıydı. Bunu yabancı dizi ve filmlerde çok görüyoruz herkes birbirine ağzına geleni ve o an hissettiğini direkt söylüyor. Gerçekte de böyle midir muallak ancak bizim büyüdüğümüz yer ve insanlarla her şeyin dolambaçlı olduğu kanısı aşikar. Dürüstlük ve doğruluk; kırabilen, üzebilen, sorun çıkaran bir şey gibi kabul edilebiliyor. Çoğunluk insan ilişkilerinde politik davranma peşinde. Halbuki dolambaçlı yollar her şeyi daha karmaşık ve sahte hale getirip daha çok baş ağrıttığı gibi uzun vadede yıpranmaya, yıpratmaya sebebiyet. Ben filmlerde gördüğüm ve kendimi büyütürken edindiğim "aklındaki ve kalbindeki neyse dilindeki o olsun" mantığıyla ilerlediğim her an; bir kayıp, saldırganlık ve kargaşa gördüm karşımdakinde. Çoğu insan kendilerini, gerçek düşüncelerini saklamak, o kılıfta gizlenmek istiyor. Genellersek; hayatın akışında, filmlerin başındaki veya sonundaki o dürüst berraklığa erişim sağlamakta zorlanıyoruz, bazense bu yolun sonunu hiç getiremiyor, göremiyoruz. Yaşamı zorlaştırıyor, zorlaştırmalarına göz yumuyor, konuşmak yerine sessiz kalıp küslükleri çoğaltıyor, dürüst olmak yerine zırvalayıp kendi içlerimize kaos kırıntıları serpiştirebiliyoruz. Keşke bize sunulan, resmedilen, karakterlerden ve rollerden, insanlıktan çok daha fazla ders çıkartabilsek. Neyse ki umut hala akış halinde ve her zaman farklı gösterimlerle, parıltısını insanlığa sunmaya devam edecek.

 


6 Kasım 2020 Cuma

Ne Kadar Gerçeklikle Varız?

 Fotoğraflarımın her birinde başka bir maske, başka bir ruh, başka başka hislerle başka bir kişi... Kim ne görüyor bakışlarımda merak eder ardından sorgulamayı salarım. Kimim ben? Ne hissediyorum? Ne kadar hissediyorum? Ne kadar değişmişim mesela? Görüyorlar mı oradaki çırpınan düşünceleri, çelişen konularımı, akış halindeki zihnimi, içsel fantazilerimi? Ne kadarımızı görüyorlar, ben ne kadarını yansıtıyorum bir gülüşümde veya somurtuşumda? Ne kadarımızı görmek istiyorlar ve ne kadarımızla gerçekten tanışıp bizi içimizden tanımak istiyorlar? 


3 Kasım 2020 Salı

Beden ve Sen

Beden yeniden uyarılmaya başladığında; hisler yeniden uyandığında, ellerdeki karıncalanmalarla gelen ve tüm bedene yayılmış ışıklar gibi hücum eden; kadifemsi dokunuşlar... Yeniden mi yayılıyor, arşa mı çıkıyor ruhtaki rengarenk auralar ile beraber? Dudakların ardındaki dilin ıslaklığıyla, aralıktan süzülemeyen sözlerin derinliği, dışarı çıkmak için saydam duvarları kırmaya mı çabalıyor? Kasvetli coşkusuyla yok olup, tekrar mı doğuyor? Doğmayı ne denli istiyor? Aydınlığa her yükselişi, karanlığın dozunu dengeleyebiliyor mu? Doğru orantılı mı dengeliyor yoksa daha mı ağır? Soruların cevapları, küçük detaylarıyla her itildiğinde ve görülmeyi reddedişinde, nirvana kendini göstermek için can atmıyor mu? Hissediyor musun? Bedenin varoluşu hissetmeyi kabullendiğinde, evrensel varoluşla beraber, tüm enerjiler coşku ile kaosun bütünlüğünde seninle buluşuyor ve aydınlıksa; damarlarında ışıklarla parçalarına bölünüyor. Yeniden canlanıyorsun.


KESİK

Yalnızca sözsüz müziklere sığındığım evreyi bıraktım. Bugün rastgele gelen şarkıları selamlıyorum.  Hayatıma uyarlıyor, mesajlar çıkarıyorum...