Bazı
filmler ve kitaplar umudu ve dersleri barındırır içlerinde, hayatın aynasıyken
bazen olması gerekenlerdir. Bazen hayatımızı öyle etkilerler ki bizi nasıl
yönlendirdiğinin farkına varamayız. Karakterlerin, rollerin ve olayların
öğretici yanları olduğunu inkar edemeyiz. Bazen pekala bir karakterde kendimizi
bulur, içinde yaşarız. Kendimizi ben olsaydım ne yapardım derken bulabildiğimiz
gibi, evet ben de bu davranışlarda bulundum, böyle hissettim diyebiliriz. Ben
küçükken yalnız bir çocuktum. Çevrem insan dolup taşıyordu ancak içimde nasıl
olduğumun bilincindeydim. İzlediğim, okuduğum her kitabın davranış biçimlerini
kendime uyarlamışım gibi hissederdim. Kitaplar ve filmlerdeki rollerle
büyüdüğüm için; sanki filmlerdeki gibi günün sonunda her şeyi açık seçik
şekilde söylemeli, yada bazen tam da o anda en dürüst olunmalıydı. Bunu yabancı
dizi ve filmlerde çok görüyoruz herkes birbirine ağzına geleni ve o an
hissettiğini direkt söylüyor. Gerçekte de böyle midir muallak ancak bizim
büyüdüğümüz yer ve insanlarla her şeyin dolambaçlı olduğu kanısı aşikar.
Dürüstlük ve doğruluk; kırabilen, üzebilen, sorun çıkaran bir şey gibi kabul
edilebiliyor. Çoğunluk insan ilişkilerinde politik davranma peşinde. Halbuki
dolambaçlı yollar her şeyi daha karmaşık ve sahte hale getirip daha çok baş
ağrıttığı gibi uzun vadede yıpranmaya, yıpratmaya sebebiyet. Ben filmlerde
gördüğüm ve kendimi büyütürken edindiğim "aklındaki ve kalbindeki neyse
dilindeki o olsun" mantığıyla ilerlediğim her an; bir kayıp, saldırganlık
ve kargaşa gördüm karşımdakinde. Çoğu insan kendilerini, gerçek düşüncelerini
saklamak, o kılıfta gizlenmek istiyor. Genellersek; hayatın akışında, filmlerin
başındaki veya sonundaki o dürüst berraklığa erişim sağlamakta zorlanıyoruz,
bazense bu yolun sonunu hiç getiremiyor, göremiyoruz. Yaşamı zorlaştırıyor,
zorlaştırmalarına göz yumuyor, konuşmak yerine sessiz kalıp küslükleri
çoğaltıyor, dürüst olmak yerine zırvalayıp kendi içlerimize kaos kırıntıları
serpiştirebiliyoruz. Keşke bize sunulan, resmedilen, karakterlerden ve
rollerden, insanlıktan çok daha fazla ders çıkartabilsek. Neyse ki umut hala
akış halinde ve her zaman farklı gösterimlerle, parıltısını insanlığa sunmaya
devam edecek.
28 Kasım 2020 Cumartesi
Bir Pazar Sabahı Karalaması
6 Kasım 2020 Cuma
Ne Kadar Gerçeklikle Varız?
Fotoğraflarımın
her birinde başka bir maske, başka bir ruh, başka başka hislerle başka bir
kişi... Kim ne görüyor bakışlarımda merak eder ardından sorgulamayı salarım.
Kimim ben? Ne hissediyorum? Ne kadar hissediyorum? Ne kadar değişmişim mesela?
Görüyorlar mı oradaki çırpınan düşünceleri, çelişen konularımı, akış halindeki
zihnimi, içsel fantazilerimi? Ne kadarımızı görüyorlar, ben ne kadarını
yansıtıyorum bir gülüşümde veya somurtuşumda? Ne kadarımızı görmek istiyorlar
ve ne kadarımızla gerçekten tanışıp bizi içimizden tanımak istiyorlar?
3 Kasım 2020 Salı
Beden ve Sen
Beden
yeniden uyarılmaya başladığında; hisler yeniden uyandığında, ellerdeki
karıncalanmalarla gelen ve tüm bedene yayılmış ışıklar gibi hücum eden;
kadifemsi dokunuşlar... Yeniden mi yayılıyor, arşa mı çıkıyor ruhtaki rengarenk
auralar ile beraber? Dudakların ardındaki dilin ıslaklığıyla, aralıktan
süzülemeyen sözlerin derinliği, dışarı çıkmak için saydam duvarları kırmaya mı
çabalıyor? Kasvetli coşkusuyla yok olup, tekrar mı doğuyor? Doğmayı ne denli
istiyor? Aydınlığa her yükselişi, karanlığın dozunu dengeleyebiliyor mu? Doğru
orantılı mı dengeliyor yoksa daha mı ağır? Soruların cevapları, küçük
detaylarıyla her itildiğinde ve görülmeyi reddedişinde, nirvana kendini
göstermek için can atmıyor mu? Hissediyor musun? Bedenin varoluşu hissetmeyi
kabullendiğinde, evrensel varoluşla beraber, tüm enerjiler coşku ile kaosun
bütünlüğünde seninle buluşuyor ve aydınlıksa; damarlarında ışıklarla
parçalarına bölünüyor. Yeniden canlanıyorsun.
KESİK
Yalnızca sözsüz müziklere sığındığım evreyi bıraktım. Bugün rastgele gelen şarkıları selamlıyorum. Hayatıma uyarlıyor, mesajlar çıkarıyorum...