Kadın; sarılmaya, dokunmaya dair hiç bir şeyi
görmeye katlanamıyordu. Geleceği görüyordu halbuki, nasıl böyle oldu da
diyemiyordu. Kilitliydi, evet kilitlendiği içinden çıkamıyordu. Beyni
ellerinden daha da donuklaşmıştı, görmüyor hissetmiyor gibiydi; ancak orada
içinde doğurduğu karanlığın çığlıklarını çok şiddetli duymaktaydı. Nasıl
kaçacaktı, nasıl gidebilirdi, adam karşısında bir başkasını yaşıyorken...
Görmediği yaşanmışlıklar kolaymış diye düşünüyordu. Gördüğünde daha dayanılmaz
gelmişti. Nereden bilebilirdi böylesine sindiremeyeceğini, adını koyamadığı
kıskançlığını bu kadar derinlerinde hissedeceğini... Kadın diyordu ki
"Konu biz olunca; olan, olacak ve olabilecek her tablo güzel görünüyordu,
şimdi konu 'siz' ikiniz olunca; her tablo tarifsiz bir acıyı, ötesinde hiçliği
barındırıyor." Artık adama baktığında, diğer kadını görüyordu sadece
ve bunun bir tabiri olacaksa bu; damarlarından kanının çekilmesi demekti...
Adam artık öyle yabancılaşmıştı ki; kadının gecelerine soramadığı,
sorgulayamayacağı sorular doğruyordu. Aydınlık sandığı bir yanılsama yaşıyordu
adeta.
Aradan zamanlar geçti, yaşamlar ve de insanlar...
Çok şey öğrenildi, atlatıldı, yollar katedilmişti. Kadın, yeniden bu hisleriyle
karşılaşacağını sandığı bir günde fark etti ki; artık adamın başkasına uçuşan
kalplerini gördüğünde canı yanmıyordu. Sonunda onunla sadece, kendisiyle ilgili
sorgulamalarını cevaplandırabileceğini sandığını anlamıştı.
Asıl yaşanan durum şuydu ki; tüm bu acıyı devam
ettiren, adama karşı hala hissettiğini düşündüğü duygularından ötürü değildi,
kendisiyle yaşadığı içsel çatışmalarındandı.
Tecrübesiyle, gelişimi ve iyileşmesi burada
başlamıştı.